Neden ana medyayı okumuyorum, izlemiyorum?

Neden ana medyayı okumuyorum, izlemiyorum?

Çünkü okuyucusuna zombi muamelesi yapıyor. Ana medya derken, sadece iktidara yakın yayın organları saymıyorum muhalefeti de dahil ediyorum.

Zombi muamelesi yapmak ne demek? Leş et versem bile yerler zihniyeti taşımaktır. Bu Zombileşme süreci sonunda bilindik gazeteler ve tvler pek çok takipçi kaybetti. Kaçan takipçi ya hiç bir şey takip etmemeye ya da sosyal medyada kendi seçimlerini yaptı.

Geçenlerde şöyle bir tweet dolaşıyordu ‘Eskiden mafyayı gazeteciler ifşa ederdi, şimdi mafya dedikleri gazetecileri ifşa ediyor’. Doğru ya da yanlış, bir mafya lideri, sosyal medyadan ‘gazetecilik’ yaparken ana medya meleklerin cinsiyeti hakkında (boş işler) tartışıyordu. Zombileşmenin sonucudur bu. Gazeteci, haberci olaylar karşısında olmamış gibi yapamaz. Kafayı deve kuşu gibi kuma gömemez. Patronlarınızın ideolojisi ve çizgileri içinde habercilik yapamaz. Yaparsanız adı propaganda olur ve bunu zombiler yer, yeni nesil yemez, küçük bir +40 bir azınlıkta buna dahildir.

Bazı eski yazarların ve yeni sosyal medya yazarların bir üslubu var. İnsan özgürse kendini güzel ifade edebilir. Üslup güzel ifade biçimi ise, üslubu olmayan bir gazeteci veya haberci özgür olamaz. Özgürce haber yapamayan gazeteci ya sindirilmiştir ya da propaganda silahı olmuştur. Muhalefet medyası az propaganda çokça ironi ile konuları ele almakta. İroni hakkında Foster Wallece’nin bir röportajında çok güzel bir tespiti var, ‘İroninin dildeki kullanımı temel bir unsurdur ve bir konunun bazı durumlarını retorik olarak daha iyi anlamamızı sağlar. Mesela kendi ile dalga geçmek ironinin en güzel örneklerindendir, eğlenceli bir şekilde kendini keşfetmeni sağlar. Fakat günümüzde ironi alaycılığa kaymış durumda ve güttüğü amaç kendini korumaktır. Gerçeğin bir şekilde sana dokunmasından korktuğun için alaya vurarak kendini korumaktır.’. Alaycılık yaptığınızda karşınızdakine ulaşamazsınız, bağ kuramazsınız. Gazeteci alaycılık yaparsa nasıl okurla buluşabilir? Buluşamaz. Hele korkudan dolayı yapıyorsa o haberin gerçekliği okuyucuyu hiç buluşturamazsın. Alaycılık sosyal medyada da tahammül sınırlarını çoktan aştı, ama bu başka bir konu. Gazalecilik nedir? Kısaca bilgi paylaşan kişi. Paylaşmak bağ kurmaktır. Okuyucu ya da izleyici ile bağ kuramazsan okuyucu gider ve geride zombiler kalır.

İyi bir yazar veya haberciyi okuyup dinlediğimde onların sesini duyar, sanki onlar benimle konuşuyormuş gibi hissederim.

O gazetecinin konulara olan merakını ve sonucunda başkalarını bilgilendirme isteğini yazısında hissederim. Ana akım medyada ise sanki bir talimatname, bir yönetmelik okuyormuş gibi hissediyorum. Mesela bunun gibi ‘Bla bla bla gençler bağırdı, polis geldi, gençler kaçtı, polis yakaladı, bla bla bla’. İstisnalar da var, bazı yazarlar çok iyi kuzu postuna girmiş kurtlar gibi, bazı haberlerin iyi niyetle mi yoksa bir propaganda olup olmadığını anlamak zor. Günümüzde anlaşılması en zor konulardan bir tanesi: eylemin arkasındaki niyeti görebilmek. Mesela düşünün bir şirketin çevreci yaklaşımı gerçekten o politikaları benimsediği için mi öyle yoksa trende uyduğu için mi öyle? Ya da kötü bir reklama kitlenin verdiği mesaja tepki arttığında şirketin özür dilemesi ilkelerinden dolayı mı yoksa kitleyi kaybetmek istemediğinden dolayı mı? (Bir sonraki yazı ‘sosyal medya da mükemmel görünmek ve hata yapmama kabusu’ konulu olabilir) Bilemeyiz, öyle bir donanımız yok.

‘Halk ne ister?’, ‘Bu millet ne ister?’ diye sorup ona göre haber yapmak ise okuyucuyu zombileştirmenin en kestirme yoludur. Bu zihniyetle gidildiğinde kaçırılan iki şey var. Biri gerçek haber, mesela ana akım medyadan biri çıkıp deseydi ya bu mafyoz bir şeyler diyor bir bakalım işin aslı nedir. Eğer sen okuyucu ne ister diye ona göre haber ve içerik hazırlamaya başlıyorsan, haber niteliği taşıyan ne varsa ve onunla beraber gerçekleri de kaçırırsın. Gazeteci gerçekle karşılaşmalı, başka şansı yok. Bir diğer kaybolan şey daha öncede söylediğimiz üslup yada stil. Gazeteci ya umumi aklın ya da medya patronunun kölesi olmamalı yoksa talimatname havasında yazılar ve haberler yapmaya devam eder. Böyle yazan bir gazeteci yaptığı işten mutlu olabilir mi? Ben bilmiyorum, ama gazeteci olsam mutlu olmazdım. Gazeteci kendi sınırlarını kendi çizmeli, ne bir ideoloji ne de bir kapital onu köle etmemeli.

Haber kaynağının doğru yada yanlış olduğunu kontrol eden pek az gazeteci var. Birçok haberde ya dedikodu ya da kimliğini açıklamayan biri kaynak gösteriliyor ya da hiç gösterilmiyor. Daha da kötüsü etkisi altında kaldığı ideolojik güçlerin yönlendirilmeleri üzerine haber yazıyor. Ya güzel yazar, iyi yazar yazarken bana da yazını okurken düşünecek alan bırak.

İnsanlar neden artık gazete okumuyor? Bu söylediğim şeylere ek olarak süregelen bu mekanizmalardan sıkıldık. Vatandaşa yeni bir bakış, yaklaşım sunamıyorsunuz. Konuları hep aynı bakış açısıyla ele alırsanız okuyucu da başka mecralara kaçar. Bu mekanizmalar yavaş işliyor. Siz haber yapana kadar ben sosyal medyada üzerinden bir çok kaynaktan farklı bakış açılarıya haberi sindirmiş oluyorum bile. Bu ‘yavaş haber’ sürecini nasıl hızlandırabileceğinizi de ben bilmem, ama yurt dışında bu haber oluşturma sürecini hızlandırmış yayınlar var. Yazının başından beri hiç bir isim ve kuruluş vermemeye özen gösteriyordum ama www.substack.com diye bağımsız gazetecilerden oluşan ve içinde hayli tanınmış yabancı yazarlarında olduğu bağımsız bir platform var. Bu platforma üye olup, her yazarın belirlediği üyelik çerçevesinde (bedava ile belli yıllık ücret) abone oluyorsunuz ve newsletter olarak olarak size yazıları geliyor. Hiç bir medya gücüne bağlı olmadan yazan insanların olduğu bir mecra. Türkiye’de neden olmasın? Ama merak etmeyin bizdekinden daha kötü örneklerde var. Yurtdışında bir haber sitesi var, gazetecilerine, gazeteci diyemeyeceğim, içerik oluşturucu diyelim ve bu insanlardan yarım saatte bir içerik oluşturulması isteniyor! Çılgınca, copy paste, copy paste, copy paste, copy paste, copy paste (copy paste yaptım). Böyle bir durumda nasıl bir tarzın ya da üslubun olabilir? Olamaz, asıl tam da bu zamanda, herseyin herseye benzediği bugünlerde bir gazeteci haftada 3-4 tane haberden daha fazla yapmamalı. Ancak bu sıklıkta yazılan bir yazıda gereksiz bir virgül olmaz. Yoksa yazının içeriğini doldurma çabası, benzetme yapmak gerekirse, bir sahneyi 40 farklı kişinin şapşal bakışını sırayla gösteren hint dizilerinden farksız olur.

Günümüzdeki gazeteci ve haberci sayısı, özellikle sosyal medyanın etkisiyle 20 sene öncesine göre kat kat kat arttı (belki de 4kat). Rekabetin bu kadar arttığı bir ortamda kalitenin artmaması manidardır. Gazeteci ve haberci patrona, patron ideolojik güçe, ideolojik güç ise halka gebe kalmış durumda. Bu ana akım medya için geçerli güncel durum. Neden sosyal medya ile direk halka iletebileceğin mecraları kendine yaratmıyorsun? Yok mu böyle mecralar, var, ama yetersiz, ya da ana çoğunluk ulaşabileceği bir el uzaklığında değil. Gazeteci arkadaş bu yolları da sen bulacaksın. Bu yazı gazetecinin ya da habercinin sıkıntısını dile getirmiyor, ben bilemem senin dertlerini. Burada yazılıp çizilen okuyucunun gözünden neyin doğru gitmediği üzerine bir tespit.

Okuyucu olarak görevim bana neyin ters gittiğini anlatmak. Kendi sorunumdan bahsediyorum, senin çözümünden değil. Benim haddime de değil.

Ben sende (ana akım gazeteci ve haberci) bulamadığımı, Twitter, blog, podcast, YouTube, Twitch, newsletter ve websiteleri üzerinde fazlasını, doğrusunu ve hızlısını buluyorum. Neden ana akım medyayı okumadığımı anlıyor musun?

not: Karikatürleri her zaman çok sevmişimdir çünkü dört çizgi arasına daha önce hiç öyle görmediğin ya da algılamadığın bir şeyi tüm sadeliği ve çıplaklığı ile gösteriyorlar. Bu yazıda fotoğraflar yerine onları kullanmak istedim.

 

Share on facebook
Share on twitter
Share on linkedin